28 Şubat 2012 Salı

Dört Duvar Arasından Notlar

Perşembe, saat 11.30
İşte bir kez daha penceremin önündeyim. Bir kez daha önümde koyu gri asfaltı kucaklamış irili ufaklı yeşillileri örten her zamanki manzara var. Ama dışarı bakmaya öylesine gerek duyuyorum ki, yine bir öğlen vakti görüntüsü bana taptaze geliyor.
Bir kez daha burada kendimi tutsak hissediyorum. Değil dışarı çıkmak, pencereyi açıp kafamı uzatsam bile dışarıdan gelen gürültüler biraz daha odama kapanmaya itiyor beni. Dışarıda gelip geçenlerin her birinin kendine göre, ama çok önemsedikleri amaçları var. Oysa benim yok. Kendimi farklı görüyor ve uzak tutuyorum. Onlarınki bana boş geliyor.   DEVAMI

15 Ocak 2012 Pazar

Emperyalizmin kılıcı: özgürlük

Altan Özgür
NATO’nun Yugoslavya’yı bombalaması sırasında yaptığı, tam da Amy Bartholomew ve Jennifer Breakspear’in Socialist Register’de (Cilt 40, 2004) yayınlanan Human Rights as Swords of Empire? içinde sözü edilen “militarist insancılık anlayışına tamı tamına uyuyor. Yani biraz daha düzgün ifade etmişler bu yazarlar başlıkta yer alan biçimiyle. Emperyalizmin küresel düzeyde askeri operasyonları için gösterilen bir kılıftan öte geçmiyor özgürlük, vs. kavramları.
Özgürlüğün bir tanımını yapmaya kalkışmak, gerçekte tekdüze bir indirgemecilikten öte gitmez; çünkü tüm insanın var oluşunu betimler gerçekte. Ama onun tarihsel süreçte gelişimini izlemek çok öğretici olabilir.
Demokrasi ve insan haklarının ilk ortaya çıktığı eski Yunan toplumları, insan canı, emeği ve hayallerini sömürmekte beis görmeyen köleliğe dayanıyordu; tüm eski Yunan medeniyeti, gerçekte bu kölelerin eseridir. Belki de bu ikilem, Ortaçağda özgürlük kavramının kâbus ile eş anlamlı olmasına yol açtı. Feodal beylerin doyuramadığı köleler, karınlarını doyurmak için zengin Doğu ülke halklarını talan etmede özgürdüler.  DEVAMI

11 Ocak 2012 Çarşamba

Sınıfın Diyalektiği

İlhan Acar
Belit, aksiyom veya postula… bunların üçü de kanıtlanmasına gerek olmayan – gerçekte kanıtlanması mümkün olmayan – ama kendiliğinden açık ve anlaşılır olan; böyle olduğu içinde bir başka önerme için başlangıç noktası ve temel oluşturan önermeyi anlatıyor. Toplumsal bilimlerde de sınıf kavramı böyle bir önermeyi anlatıyor; eğer belli bir konuda yapılacak bir toplumsal değerlendirme gerçekten bilimsel ve tarafsız olacaksa bunun başka türlü olmasına imkân yok. Toplumsal bilimin ABC’sini oluşturuyor, sınıfların var oluşunu öngörmek veya kabul etmek. Burada sınıf ile toplum bilimi olguları öylesine birbirine bağlı ve sınıf önermesi öylesine toplum için başlangıç ve temel bir önerme oluşturuyor ki, biri olmadan diğerinin düşünmek bile imkânsızlaşıyor. DEVAMI

7 Ocak 2012 Cumartesi

Gündelik Hayat ve Felsefe

Etem Pişkin
Masanın başında, ellerini uzatmış dimdik duruyordu adam; çalışıp çalışmadığı belli olmaksızın. Karısı odaya girmiş, yanına yaklaşmıştı. Karısının izliyordu izlemesine. Ama kesinlikle bu yaptığının farkında olmaksızın.
- Ayhan, gel bir bak, bir tuhaflık var.

Adam Karısı’nın söylediklerinin duymadı bile.
. . .

“Kimi filozoflar var, yazarlar; kimileri ise yazamazlar."
“Hoppala, bu da ne demek şimdi? Çoğu filozoflar, ilk grupta yer alırmış. Eh, bu biraz elle tutulur bir görüş. Yazamayan filozof mu olurmuş... Dervişler, ermiş insanlar olabilir. Galiba cahil filozoflar da yok değil.” DEVAMI

13 Aralık 2011 Salı

Determinist Feminizm Üzerine Söyleşi

Aydın Artunç

Bu bir kitap eleştirisi falan değil. Bir okuma ile ilişkili bazı değinmeler sadece. Bunu ilk kez yapıyorum; tıpkı Hikmet'in bana yaptığı gibi, "bal gibi olur" deyişiyle. Sanatı sadece kurgu ile bağlantılı düşünebildiğim için. Bunun dışında renkler, sesler pek anlamlı gelmiyor bana. Aynen, müzikte çok seslilik anlamında; bu da bir kurgu bence. Anlatı diye tutturdu, bal gibi olur dediği şey.  “Söyledim ve ruhumu kurtardım" anlamında Latince tekerlemeye benzer biçimde, “ben yapacağımı yaptım” gibisinden bir not düşmüştüm de, kimi arkadaşlar bana serzenişte bulundular; bunu eleştiri anlamında alarak. Bana kalırsa bu daha çok “satır aralarını okuma” alışkanlığından kaynaklanıyor.  DEVAMI

14 Mart 2010 Pazar

Felsefe ve Diyalektik

İlhan Acar
Ta başından beri her alanda ve her adımda felsefenin insan ve toplum yaşamında diyalektik bağlamda bir ayara girmesini görmek ilginç. Yani insanlık tarihinin en başında, zaman içinde ortaya çıkan bir olgu aynı zamanda kendi karşıtının da gelişmesine yol açıyor. Kendi gelişimine koşut karşıtının gelişimi de o ölçüde artıyor. Belli bir zaman sonra aynı güçte karşıt iki olgu ortaya çıkıyor ve çatışma başlıyor. İnsan toplumlarının taem olarak ne zaman ortaya çıktığı belli değil. insan atası sayılan üst maymun toplulukları 30 bin yıl öncesine uzanıyor.  Sonra yeniden G. Avrupa, Afrika ve G. AsyaDa verimli yarım aç biçiminde uzanan bölgede çıktığı anlaşılıyor. DEVAMI

13 Mart 2010 Cumartesi

Post-modernizm ve Burjuvazi

Candan Birsel
İnsan aklı hala daha neredeyse bütün bir geçen asır boyunca insanlığın açlık, yoksunluk, vs. gibi geleneksel ama artık çözümlenemediği gün gibi aşikâr geleneksel sorunlarla mı uğraşmalıdır, yoksa bunların çözümsüzlüğünü kabul etme cesaretini mi göstermelidir? Yoksa insanın temel sorunu dışlanmak, yalnızlık, ötekileştirilme, ezeli bir gerçeklik niteliğinde dengesizlik ve hayal kırıklığı, kırılganlıklar, büyük bir evren içinde duyduğu küçümseme, bitip tükenmeyen aşağılanma, eziklik ve yok olmaktan ibaret mi?  DEVAMI